12.11.09

Tarihî Roman: Eşhebin Pençesinde (bölüm 6 - Son Bölüm)


Eşhebin Pençesinde

SON VE ALTINCI BÖLÜM

______________________________________________

İlk 5 Bölümün Topu:   | BİR | İKİ | ÜÇ | DÖRT | BEŞ |

5. Bölümün Özeti:
Öskar Şindler'in geçmişine yolculuk yaptık. Tipik Orta Anadolu esnafı olarka başlayıp DP üyeliğine giden kariyerini inceledik. İflas ettikten sonra kendisini jeton fabrikasına adamasını ve zor durumda kalan sözde soykırım kurbanı çocuklara yardım etmesini izledik. Kunter'in atari salonu tekeli büyüdükçe jeton fabrikası da büyüyordu...

______________________________________________

Cünêyd, Öskar Şindler tarafından fabrikaya getirilip ilk mesaisine başladığında, kimsenin onu tanımayacağını ümit ediyordu. Çünkü arkadaşları bir bir trenlere doldurulurken o saklanmış, pısmıştı. O bir haindi. Fakat işler tam beklediğinin tersi istikamette seyretti. Kendisini "Eskişehir Taşköprü/Vişnelik salonları Ryu ile sitrit faytır şampiyon adayı" olarak tanıttı onu güleç yüzlerle karşılayan -kendileri de sözde katliam tanığı- bu bahtsız çocuklara. Daha sözlerini bitirmeden omuzlara alınmış, bir kahraman gibi karşılanmıştı. Nasıl olduysa, Cünêyd o kolonun arkasında gizlenirken, namı dışarıda almış yürümüştü. O, çocukların gözüne bir kahramandı. Vişnelik baskınından kurtulan tek insan olarak biliniyordu. Anlatılan efsanelere göre, gücünün son damlasına kadar savaşmış, onu trene bindirmek isteyen 98 paramiliteri sağ eliyle boğarak öldürmüş, ve son anda kaçarak canını kurtarmıştı. Aylarca aç ve susuz, sokak kedileriyle beslenerek hayatta kaldığı efsaneleri dolanmıştı. 10 tane yarım ekmek -içi alınmamış- tavuk döneri yarım saatte yiyebileceği bile söylenir olmuştu halk meclislerinde. O, kendisine biçilen rolü oynamak zorunda olan bir kader kurbanıydı artık. Nasıl ki Yılmaz Nazgül türkiyenin iyi erkek sesi yakıştırmasını kendisi istemeden bir anda üstüne yapışmış bulduysa, Cünêyd de vatan için jeton atan jeton yiyen bir kahramandı artık, hâlkin gözünde.



Yılmaz Morgülian

Cünêyd'in belki de kahramanlık ünvanını gerçekten hakettiği bir dönem varsa, o da Şintler Jeton GmbH'ta çalıştığı dönemdi aslında. İlk ayında kurmay formenliğe yükseldi. Sigaraya başladı ki kaynakla sigara yakma tekniğini mükemmelleştirebilsin ve diğer çocuklara öğretebilsin. Çarpım tablosunu 8'lere kadar ezberledi. Arkadaşlarının çoğunu baliye alıştırdı. Bir kahramana yaraşır şekilde her gece en az 2 kez mala vurdu. Türkiye'nin ilk sendikası olan Disc'i kurdu. Yani ortalıkta dolaşan cesaret timsali söylentilerine ayak uydurup, parlak bir iş hayatı yaşadı.

Bu esnada, Kunter Eastwood'un gözünü hırs bürümüş, topraklarını ve nüfuz alanını gittikçe genişletme şansı bulmuştu komutan. Teşkilat'ın darbesinden sonra Eskişehir'de bağımsız atari salonu kalmamıştı. Daha sonra güzel şehir, bürokrağsinin kalbi, memur bıyıklı amcalar diyarı Ankara ve hoşgörünün şirin başkenti Afyon'da da aynı darbeyi yapan Kunter, oradaki salonlara da el koymuş ve çocukları sürmüştü. Tek amacı, ülkedeki atari salonlarına hakim olmak ve Street Fighter oyunun raconunu deniştirmekti. Oyunun kralı olarak Ken bilinsin, Ryu'nun itibarı beş kronluk olsun istiyordu. Ryu'nun kral olduğunu bütün atarici çocuklar bilirdi. O yüzden, bu gerçeği bilen tüm bir atari bağımlısı jenerasyonu lavanta kokulu sabun yapmış ve böylelikle Ryu'nun adını, namını taşıyıp, saüda solda anlatacak kimseyi bırakmamıştı. Kurduğu atari salonu tekeline yeni yeni ayağı alışmaya başlayan bir sonraki nesil, Ken'i sarı saçlarından dolayı tanrı gibi görüyor ve hep onunla oynuyorlardı. Ryu'ya ise, garaguşağına hürmeten saygı gösteren çok az bir kısım dışında, hiç bir sempati duyulmuyordu. Ryu düşmanlığı Kunter'in en büyük saplantısıydı ve onu içten içe kemiriyordu. Kunter'in kişiliğindeki bu büyük façaların temelinde acı bir dram yatmaktaydı...

Kunter, ikinci dünya savaşına müteakkip 1983 ekonomik krizinin tam ortasında, Eskişehir'in Emek mahallesinde dünyaya gelmişti. Tek göz odada 1 üvey abi, 2 üvey abla ve 2 üvey anneyle beraber yaşıyorlardı. Sünüz bağımlısı olan babası, her akşam eve beton geliyor, masaya oturdu mu bir 70 lik sünüz yemeden yatmıyordu. Dil kanserinden öldüğünde, daha 67 yaşındaydı. Ortada kalan yetimler, kendi başlarının çaresine bakmak zorundaydılar. Kunter, mahallede kaçak torpil ve kız kaçıran ithlaatı ve ticaretiyle iyi kötü yolunu buluyor, boş zamanlarda o sıralarda mahalleye yeni açılmış olan atari salonunda takılıp, sap sarısı saçlarından ötürü büyük sevgi beslediği Ken ile sitrit faytır oynuyordu. Kunter 10 yaşındayken, hayatını ve o mülayim karakterini kökten değiştiren travmayı yaşadı. Tek göz odada yaşadığı, kendisinden tam bir yaş büyük üvey abisi Nuri ile aynı kıza tutuldu talihsiz Kunter.




Kunter Eastwood'un üvey abisi Nuri Eastwood


Aylar süren kavgalar sonuçsuz kalmış; kızı kimin kapacağı bir türlü açıklık kazanmamıştı. Törelere uygun olarak, tabii ki kızın fikrin alınmamıştı. Kızın kimde kalacağını belirlemek üzere bir atari müsabakası yapılması aile büyükleri ve encümen heyetince karalaştırıldı. Street Fighter'da yapılacak olan bu düyelloyu kim kazanırsa, ilik gibi hatun onda kalacaktı. Üvey abi Ryu'yu seçmişti. Kunter ise favori oyuncusu, Ryu'nun çakması Ken'i. Sonuç malumdu... Ryu ve üvey abi, Kunter'i perfectle yendi. Savcının yaptığı araştırmada, rahmetli Ken'in sünnetsiz bir dört harfli olduğunun ortaya çıkması, zaten gururu yerle bir olmuş olan Kunter'i insan içine çıkamaz hale getirdi. Üvey abi, kızı kapıp nikahı bastı. Bunun üzerıne evden kaçıp Manastır Askeri İdadisi'ne yazılan küçük Kunter, Ryu'nun itibarını beş paralık edene kadar mücadele edeceğine dair yemin etti ve hayatını buna adadı. Kunter belki de bu dinmek bilmeyen hırsının kurbanı olacaktı.

Ankara, Eskişehir ve Afyon'daki ataricileri ele geçirmek Teşkilat-ı Mahsusa lideri Kunter'e yetmemişti. Zaten tam 3 aydır sefere çıkmamış olan yenişeriler sıkıntıdan isyan etme noktasına gelmişlerdi. İçini kemiren o dinmek bilmez hırs seline daha fazla dayanamadı ve hayatının hatasını yaparak büyük doğu seferine çıktı. Tarih boyunca Napilyon, Sarı İskender, Hintler, Orhan Pamukoğlu gibi efsane komutanların bile fethedemediği, uçsuz bucaksız toprakları, soğuk ve karlı kışı, insanı ve ekipmanı içine çeken bataklıları ve sonsuz hinterlandıyla, her zaman batıdan gelen saldırılara direnmeyi bilmiş ülkeye; Konya'ya saldırdı! İlk aylarda güzel giden harekat kışın bastırması ve doğu cephesinde Stalingrad muharebesinin kaybedilmesiyle, içinden çıkılmaz bir hale geldi. Stalıngrad'daki bronz İsmet İnönü heykelleri halk tarfından tek tek balyöz darbeleriyle indirilrken, Kunter köşeye sıkışmışlık hissinin verdiği acizziyet duygusuna yenik düşerek son hamlesini planladı. Son bir çabayla konya Atatürk caddesindeki atari salonunu ele geçirmeye çalışan Teşkilat, Yeşil Ordu milis kuvvetlerine direnemedi ve savaşı kaybetti. Yükselişi ışık hızıyla olan Kunter ve teşkilatın düşüşü de aynı hızda olmuştu. Şöfer diliyle söyleyecek olursak; çıktıkları vitesle inmişlerdi.



P yani Peygamber Vitesi'nde seyreden bir kamyondan görüntü
*****

Teşkilat-ı Mahsusa'nın atari salonları üstündeki hakimiyetinin sona ermesi yurt çapında şeker pâre top atışıyla kutlandı. 24 Aralık gecelerinin bundan sonra noel olarak kutlanması ve milli yortu ilan edilmesi bakanlar kurulu karanamesiyle karalaştırıldı. Özgürlüğe kavuşan atari tutkunları, yeni salonlar açtılar ve Ryu'ya itibarını iade ettiler. İlk büyük sözde katliamın yaşandığı Vişnelik salonu, sözde Sivas katliamından alınan ilhanla kebapçıya dönüştürüldü. Vişnelik salonunun sahibi Âdnân abi ve tüm kader kurbanları adına, fotoğrafına ilk bölümde yer verdiğimiz bir anıt mezar dikildi. Parasızlıktan mermer yerine alçıpandan yapılan anıt mezarın yerinde, günümüzde, kokoreççi Yavuz abinin seyyar arabası durmaktadır.

Öskar Şintler, zor zamanlarda sahip çıktığı çocukları özgür bıraktı ve hayata geri dönmelerini sağladı. Kalan son 3 5 kuruş parasını yeni eşi olan 12 yaşındaki Filipinli kadını ülkeye getirtmek için ve düğün masrafları için harcadı. Şindler, jeton fabrikasında çalışan çocukların katılımıyla adeta bir şenliğe dönen, havaya sıkılan maganda jetonlarıyla 5 çocuğun can verdiği halaylı malaylı düğünden sonra girdiği gerdekte burun kanamasından öldü. Naaşı kısık ateşte yakılarak, öğle namazına müteakkip Reşadiye camiinden kaldırıldı. Külleri ümraniye çöplüğüne serpildi. Cenazesine en az İzmir cumhuriyet mitingine katılan insan sayısında vatandaş iştirak etti.

Bir anda varını yoğunu kaybeden ve tahtadan indirilen Kunter Eastwood ise çaresizlik ve utanç içindeydi.Teşkilatı dağıttı. Ankara Kızılay'daki atari salonunun bahçesindeki Führerbunker adı verilen barokada yakın mesai arkadaşı Yusuf Göbels ve manitası Havva Burun ile birer şişe sek ispirto içerek kendini intihar etti ve ettikten sonra kendini ateşe verdi. Olay yerine her zamanki gibi geç gelen türk polisi, 3 ceset gördü ve bunların Kunter ve arkadaşlarına ait olduğunu belirleyip basına açıklayarak, tarihin kara sayfalarından birine son noktayı koydu. İntihar olayından sonra İstanbul emniyet müdürü Celalettin Bıyık "Ben polise leş toplatmam" açıklamasında bulunduğu için cesetler çürümeye bırakıldı. 3 ay sonra, bir dönem atarici çocukların hayatını karartan adamdan geriye sadece 3 mol kalsiyum kalmıştı.



******



Okulun zili olarak seçilen Beethoven'ın 9'uncu senfonisinin insanın iliğini titreten notalarıyla irkildi çocuklar. Bu kilise müziği kılıklı iğrenç nota yağmurunun saf türk okullarında neden seçildiği hala merak konusudur. Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya, sınıflara dağılmaya başladı. Çocuklardan bazıları sınıflarına yahut yerlerine dönerken söyleniyorlardı. Cünêyd'in anlattıkları küçük dimağlarını bulandırmış, zihinlerindeki efsane Cünêyd imajı yerle yeksan olmuştu. Üzgün ve şaşkındılar. Yeni sınıf arkadaşlarından bir çoğu ise ona gene de saygı duyuyordu. Efsane olarak yaftalanmayı kendisi istememişti. Ve çok zor şartlar altında hayatta kalmayı başarmıştı. Ve kaybettiği onca senenin ardından, okula devam etme azmini göstermişti. Oysa kapağı herhangi bir atari salonuna atabilir ve kursiyer olarak geçimini sürüdrebilirdi. Ancak o, okumayı seçmişti. Tam son bebe de yerine geçmişti ki öğretmen sınıfa girdi. "Evveett arkadaşlarrr. Yeni bir yıl, yeni bir heyecan. Çok mutluyum sizleri görmekten ötürü" dedi ve sevinçle seke seke kahverengi suntalam kaplı, sabahçı grubun, bağyen hocanın donunu görebilmek için sınıfa bakan yüzündeki tahtasını söküp aldığı masasına doğru ilerledi.

Sınıfa şöyle bir bakınan öğretmen, her sene başında sorduğu klişe soruyu sordu. "Aramıza yeni katılan arkadaşlarımız varsa kendilerini tanıtsınlar. Komik bir şey varsa hep birlikte gülelim." Ve arka sırada oturan, kaskatı kesilmiş tir tir tireyen ve arkadaşlarından en az 5 yaş büyük olan Cünêyd'i gördü. Kalbi duracak gibi olmuştu. "Sennnnn. Sennnnnn... Nerden buldun beni lan götüsikli?" diye kekeledi. Cünêyd, öğrencilerin şaşkın bakışları arasında doğruldu ve pantalon arka cebinden halk arasında kanas tabir edilen süikast tüfeği dragunovunu çıkardı ve öğretmeni göysünün çatından, tıp dilinde iman tahtası olarak adlandırılan kemiğininden vurdu. Cansız bedeni yere serilen öğretmenden boşalan kan, ilk sırada oturmakta olan minik Hacı'nın ayaklarına doğru, usul usul akıyordu...


İşte Cünêyd'in yeni öğretmeni!?



Daha sonra kısacık dragunovunu şakağına dayadı ve şunları söyledi. "Sizin bu öğretmen sandığınız tortu, bayram dediğiniz yortudur. Kunter'in izini yıllardır sürüyordum. Geçen ay, 20 yaşlarında birinin Emek atari salonunda Ken ile oynayıp, ilk dövüşte ÇunLi'ye yenildiği istihbaratını aldım. Bu yaştaki hiç kimse racona karşı çıkıp Ken'le oynamaz, oynasa da ÇunLi'ye yenilmez. Bu işte bir bit yeniği vardı. Araştırmalarımı derinleştirdiğimde Ken'le oynayan kişinin kimliğine ulaşmam zor olmadı. İşte sizin öretmeninizin aslında Kunter Eastwood olduğunu böyle öğrendim. Daha sonra da rahmetli abim Öskar'dan öğrendiğim taktikle müdüre bir büyük rakı rüşvet vererek sınıfınnıza kaydoldum." dedi. Çocuklar oluk oluk akan kana bakıyor ve hayretle dinliyorlardı. "Evet çocuklar" dedi Cünêyd. "Artık gerçekten kahraman oldum. Bana ve benim gibi nice çocuğa acılar yaşatanın pekmezini akıttım. Ama siz böyle yapmayın... Okuyacak, büyük adam olacaksınız. Aranızdan tıp doktorları, uzay mühendisleri çıkacak. Atamızın çizdiği medeniyet yolunda kendinden emin adımlarla yürüyecek, TSK'ya uzatılan eller karşısında çelikten bir duvar gibi yükseleceksiniz. Azmin ve kararlılığın adeta timsali olacak, ilelebet payidar kalacak olan CHP'ye sahip çıkacaksınız. Unutmayınız. Edirne'den Ardahan'a, İskenderun'dan Sinop'a bu ülkenin ümidi sizlersiniz. Dosta güven düşmana korku vereceksiniz. Yarınlar sizlerin eseri olacaktır. Adalet mülkün temelidir."

Sözlerini tamamlar tamamlamaz, kanasın kulakları sağır eden sesi duyuldu. Cünêyd, 19 eylül 1996 günü saat 12:31'de hayatına son verdi. Sınıfın duvarındaki saat şans eseri tam o anda durmuştu... Bu ölüm sessizliğini, Minik Hacı'nın boğuk hıçkırıkları deliyordu sadece.....



:(

.........................................SON..........................................


Hiç yorum yok: