10.11.09

Tarihî Roman: Eşhebin Pençesinde (bölüm 4)

Eşhebin Pençesinde


Tekmili Birden 5 Kısım!


______________________________________________


İlk 3 Bölümün Topu: BÖLÜM 1 | BÖLÜM 2 | BÖLÜM 3


Üçüncü Bölümün Özeti: Cünêyd-Bilent müsabakasının ilk raundu tam bitmişken Ken yanlısı paramiliterler salonu basıyor. Bilent ve diğer gençler cengaverce savaşırken Cünêyd bir kenara pısıyor. Kavganın tam ortasında polis üniformalı dayılar salonu basıp kimlik kontorlü yapıyorlar. Bütün çocukları trenlere doldurup bilinmeyen sürüyorlar. Cüneyd bunları, saklandığı kolonun arkasından izliyor. Daha sonra üniformalar çıkıyor ve alttan kan donduran kahverengi memur elbiseleri gözüküyor. Salonu basıp çocukların soyunu kıranların polis değil Teşkilat-ı Mahsusa olduğu anlaşılıyor. Cüneyd, teşkilat kuvvetlerinin kovboy şapkalı komutanının adının Kunter olduğunu duyuyor, kendinden geçiyor...


_________________BÖLÜM #4___________________




"Yalancıya bakkk" diye bağırdı, avuç içleri ve parmak uçları beyaz olan minik Hacı. İkisi sağ, birisi sol gözünde olmak üzere toplamda üç adet göz yaşı damlası birikmişti görme uzuvlarında. "İnanmıyorum sana, sen istiklal madalyası sahibi Cünêyd olamazsın! Gorkak orospu çocuğu, Garı kılıklı!" diye hançeresini yırttı nafile... İçin için o da biliyordu ki karşısındaki bu iri cüsseli ama aciz delikanlı, yıllardır nâmı kulaktan kulağa yayılan sözde kahraman Cünêyd idi. Tek başına 235 Kenjugend paramiliterini çifte aduketle öldürdüğü, üstüne üstüne düşen varilleri art arda çektiği depdepduketlerle parpamparça ettiği, mister bizondan perfect aldığı, Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir türlü arayıp yakalayamadığı dilden dilden söylenegelen o insanüstü, türklük timsali ülkücü genç bu olamazdı....


Sınıftaki bütün çocuklar sanki minik sevimli piç Hacı ile hemfikirdi. Erkek öğrencilerin yüzünde travesti pornosuna bakıp otuzbir çekerken temizlikçi teyzeye yakalanan oğlan çocuğu ifadesi hakimdi. Kız öğrenciler ise, "ellerim dolu şu cebimden anahtarı alabilcen mi?" diye kibarca sorup, cepkeninin ucunu kesip cebine yerleştirdiği sikini ellerine veren Osman'ı, tarih dersinde sınıfın en arkasında attırırken görmüşçesine şaşkınlık içerisindeydiler.


24mm kalibre ağır piyade jetonu

"Benim" dedi Cünêyd. "O kahraman sandığınız benim. Ama asıl kahramanlar bu devlet için jeton atıp jeton yiyenlerdi. Sakaryanın jeton grisi aktğı o müeyyis Teşkilat baskınında göğüs göğüse çarpışanlardı. Kendi azığından kesip askerine veren çavuşlar.... Cepheye jeton taşırken ikiz doğuran, ikizlerden birini, yemesi için küçük çocuklarına kavurup veren bacılarımız..." Gözleri gene ufka kaymıştı. Dersin başlamasına çok az kalmıştı. Kalbi yerinden sökülecek gibi inanılmaz kabul edebilecek bir hızla; 65 rpm ile atıyordu. Elleri titriyor; sinirden, burnundan akan sümüğün alt dudağına doğru usul usul sarktığını farketmeyecek kadar uyuşmuş ağzını japon balığı gibi bir açıp bir kapıyordu. Etrafını sarmış olan ve artık ona bir kahraman değil de bir çok afedersiniz bölücüymüşçesine tavır koyan çocuklar, Cünêyd'in bu kadar heyecanlı olmasını, anlattığı anıların omuzlarını çökerten baskısına bağlamışlardı....

*****

"Kunter komtanım..." diye başlayan sapık cümleyi duyduğunda Vişnelik atari salonunda Teşkilat-ı Mahsusa baskınında saklandığı kolonun arkasında kendinden geçmekteydi Cünêyd. Utanç, korku ve yorgunluğun üstüne bir de duble dragonun o iğrenç 4 bitlik midi müziği eklenmiş, hepsi birden beynini yemişti Cünêyd'in. Bu mide bulandıran kombinasyon sonucu bünyesi ifrazata uğramış ve yaklaşık 4 ayı baygın geçirmişti. Uyandığında, atari salonu zifiri karanlık ve adeta bir nüfus dairesi kadar sessizdi. 4 ay süren baygınlığı sırasında en az 5 kilo birden vermiş, bir deri bir kemik kalmıştı. Zorla yerinden doğruldu. Gözlerinde tavuk karası olduğunda bir bok göremiyordu. Kâh Mustafa makinalarına, kaâh terminatör tilt aletlerine tutuna tutuna, kapıdan gelen flu ışık hüzmesine doğru ilerledi.

Dışarı çıktığında gözüne giren güneş ışınları, yüzüne uzun far yemiş isveçli yaşlı karı gibi bir kaç dakikalığına donup kalmasına yol açmıştı. "Pooliiiiiiiiiiiiiiiisssssss" sesine irkildi ve kendine geldi. Sesin kaynağını ararken etrafına şöyle bir bakınma olanağı bulmuştu. Vişnelik'in merkezinde, uşak parkının tam yanında olmasına rağmen ortalıkta hiç bir çocuk yoktu. Şöyle bir süzdü geleni geçeni. Herkes yaşlıydı. Etraf askeri lojmanları andıran kesif bir sıkıntı ve durağanlıkla kaplıydı. Emekli albaylar ortalıkta fink atıyor; boyu diz kapığının 4 cm altına gelen kahverengi pileli etekler ve bayrak kırmızısı çeketler giymiş Suat teyze tipi, orta-üst yaş grubuna dahil edebileceğimiz binlerce sıkıcı kemalist teyze, ADD'nin düzenlediği "Aşırı Milliyetçi Irkçı Enternasyonalist Türk Anarko-Sosyalizmi" konulu panelde en ön sırayı kapabilmek ve idollerini; radikal solun önde gelen ismi Canan Arıtmayanı'ı dinlemek için adeta birbirleriyle yarışıyordu. Fakat çocuklar sanki yer yarılmış da içine girmişti.


Moda ikonu, antimilitarist, barış yanlısı düşünür Canân Arıtmayan

"Poliiiisss yetişşş, çocuk vaar" sesiyle bir kez daha titredi vve kendine geldi. Ülkücü bıyıklı bir muhbir vatandaş, beyaz torosla bulvarın karşı şeridinde gitmekte olan polis arabasına Cüneyd'i işaret edip avazı çıktığı kadar (yazarımız Balta'nın sesinin 10% u bir kudretle) bağırıyor, ortalığı inletiyordu. Daha neler olup bittiğini çözememişti Cüneyd. Tam bu sırada yanında, üstün Alman mühendisliğinin alameti farikası sayılan manda kasa bir Merso durdu. Kapı açıldı ve bilinmeyen, kulağı tırmalayan sözde bir dilde bir şeyler duyuldu: "Es gibt keine patriotische Kunst und keine patriotische Wissenschaft. Beide gehören, wie alles hohe Gute, der ganzen Welt an..."

Cünêyd bizim gibi entel olmadıından yabancı dili yoktu. Dil dile deyerek öğrenilirdi ve cünêyd -annesigillerin köyünün sıpasını saymazsak- daha kimsenin diline dil atma fırsatını bulamamıştı. "Atla yiğenim" dedi fötr şapkalı bir Alman beyefendisi. Bu mübarek alman şahsın adı Öskar Şindler idi...


alman hayırsever Öskar Şindler




.............BESINCI BOLUM YARIN KULE PİÇİNDE!!!!


Hiç yorum yok: