6.11.09

Tarihî Roman: Eşhebin Pençesinde (bölüm 2)

Eşhebin Pençesinde
Tekmili Birden 4-5 Kısım!
______________________________________________


İlk Bölümün Özeti:
1993'ten bir kaç manzara gördük. Mevsim kış. Hava soğuk. Çocuklar Vişnelik atari salonuna takılıyorlar. Ama ortam gergin. Ken yanlısı paramilter grup Kenjugend, terör estiriyor. Arkalarında teşkilat-ı mahsusa mı var?
1999, okulun ilk günü. Millizafer ilkokulu 5/D sınıfında en arka sırada iri bir genç tek başına. Hacı isimli uşak, onun kim olduğunu anlıyor: Efsane gazi cüneyd!


_________________BÖLÜM #2___________________


Başını öne eğdi Cünêyd. Cewab veremiyordu. Fakat Hacı'nin sınıfın duvarlarında yankılanan, daha sonra koridorlarda bir fısıltı halinde sınıftan sınıfa yayılan sesini duyan kim varsa, soluğu 5-D sınıfında almıştı. "Doğru mu duyuyorum; efsane gazi Cünêyd mi o?" diye sordu biri. Bir ufaklık ise olan bitenden habersiz etrafını izliyor, başbarnağını emiyordu. Herkes şaşkındı. Cünêyd hariç. O, camdan dışarı, okulun asfalt kaplı bahçesiyle gökyüzünün buluştuğu ufuk çizgisine bakışlarını kilitlemiş, geçmiş yıllarda yaşadıklarını düşünüyordu.

Birden, "Bana efsane falan demeyin!" diye titredi sesi. Hacı karşılık verdi: "Sen öyle demişsin ya Cünêyd abi, bana efsane gazi, hatta efsane albay diyin demişsin". Boğazında dügümlenen hıçkırıklar bir anda birer kükremeye dönüştü ve Cünêyd ergenlikten çatlamış iğrenç sesiyle bağırdı: "Ne zaman didim Hacı!?". Küçük Hacı'yi elinin tersiyle şöyle bir kişeledi. "Bana efsane gazi demeyin. Böyle efsane olmaz olsun. Çok afedersiniz insan pisliği yedim ben, soğuktan afedersiniz köppekler gibi titredim, kardeşlerim bir bir şehit düşerken bir köşeye sindim. Umarsız...." dedi ve zaten zar zor hakim olduğu gözyaşlarını koyverdi.

Sınıfı dolduran yüzlerce minik soluklarını tutmuş onu dinliyordu. Çocuklukları boyunca nâmını işittikleri, anlatılan efsanelerle tanıyıp hayran oldukları büyük mücadele adamı Cünêyd karşılarındaydı. Onu daha önce görme onuruna erişen fanilerin anlattıkları gibi heybetli bir yunan tanrısının ete kemiğe bürünmüş bir suretinden ziyade; elinden lolipopu alınıp pandik atılmış küçük bir kız çocuğuna benziyordu bu haliyle. Masum ve kırılgandı. Ağlıyordu...


Küçük Hacı (en önde) ve arkadaşları bir müsamerede

******

1993 Şubatının tipik soğuk ve karlı bir günüydü. Kenjugend saldırılarını artık kanıksamış olan çocuklar, Vişnelik atari salonunun o koltuk altı teri ve ishal osuruğu kokan izbe mekanında bir araya gelmişlerdi. Jetonlar adeta havada uçuşuyordu. Sitrit faytır makinesinin sağ tarafındaki oyuncunun coysitiği bozuk olduğundan, foryu çekmek çok büyük ustalık isterdi. O makinenin sağ tarafını alıp Ryu ile oyun bitirmiş tek bi kişi vardı: Efsane oyuncu Bilent. 3 yaşından beri atari salonunun müdavimi olan Bilent, tüm oyunları en az dörder kere bitirmiş olsa da, favorileri müstafa ve sitrit faytirdi. O sene sabahçı olan Bilent, okul çıkışı koşa koşa salona gelir, akşam ezanına kadar yılmadan oynardı. Ütmediği, perfect almadığı adam kalmamıştı. "Bilent, allaha karşı oynasa, gene perfect alır" diye nükteler yapılır olmuştu. Artık kendisine dişli bir rakip istiyordu Bilent. Kim karşısına gelse perfect almaktan bıkmıştı besbelli.

İşte o sıralarda, kendisine rakip olabilecek bir genç yeteneğin varlığı kulaklarına çalındı. Bu genç yetenek, Taşköprü mahallesi atari salonunun altyapısında yetişmiş, Total Atari tabir edilen Hollanda menşeili taktiğin bir nevi masterini yapmıştı. Rakip oyunculara oyun esnasında fiziki pislik yapıp dikkatlerini dağıtmakla ün salmış bu genç yeteneğin adı Cünêyd idi. Şânı günden güne büyüyen Cünêyd'i dünya gözüyle görmek bir türlü nasip olmamıştı Bilent'e. Çünkü Bilent'in aksine Cünêyd öğlenciydi. O yüzden salona hep sabahları gelirdi. Salona en erken gelen müsteri hep o olurdu.

Artık nâmı Vişnelik'in dört bir yanına ulaşan Cünêyd, Bilent'e meydan okuduğunu, atari salonunun sahibi Âdnân abiye bildirdi ve bir müsabaka ayarlamasını istedi. Mahallenin görüp geçirdiği en büyük atari organizasyonunun biletleri daha satışa çıkarıldığı gün tükenmişti. Normalde iki Ryu'nun karşı karşıya gelmesini engelleyen bir güvenlik sistemi vardı makinelerin. Fakat Âdnân abi sırf bu maç için bu engeli ortadan kaldıran özel bir yazılımı mahallenin anektöronikçisine hazırlatmıştı. Atari salonu hınca hınç doluydu. Farabî, seyirci sayısının 30'un üstünde olduğunu iddia ederken, daha güvenilir bir tarihçi olan Murat Bardakçıyan bu sayıyı 12 bin olarak veriyordu.


Bilent'in Ryu'su (sağda), Cünêyd'in Ryu'suna (solda) aduket atarken

Müsabaka başlar başlamaz, aduketler ve foryükenler havada uçuşmaya başladı. İzleyenler şaşkınlık içerisinde, bu iki yaman dövüşçünün aynı anda aynı hamleleri nasıl yaptıklarını anlamaya çalışıyorlardı. 10 dakikadır devam eden ilk raundda taraflar birbirlerine daha yarım damaj bile verememişti. "Sen ne terbiyesiz adammışın lan Bilent" diye laf attı Cünêyd. Bu, onun, rakibin dikkatini dağıtmak için kullandığı taktiklerden biriydi. Bilent etkilenmişe benzemiyordu. "Hasssiktir lan yarrrağmın anteni." diye cevap verdi. Cünêyd bir yandan oyuna devam ediyor, bir yandan da Bilent'i kişeleyerek dengesini bozmaya çalışıyordu. Ortam gerildikçe geriliyordu. Bu iki usta oyuncunun birbirlerine duydukları nefret, birbirlerine duydukları saygıyla beraber artıyor, adeta at başı gidiyordu. Kişeleme sonucu dengesi kaybolan Bilent'in kullandığı Ryu bir anda alevli foryuyu yediğinde, ilk raundun galibi belli olmuştu: Genç yetenek Cünêyd...



...devamı bugün-yarın gazeteniz kulepiçinde

Hiç yorum yok: